Kayıtlar

13 YIL SONRA PİŞEN TAVUK…

Resim
  Ben ünlü ….. tavukçusunun sahibiyim. Hergün yüzlerce pişmiş tavuk satan biriydim. Yaşlanınca çocuklarıma devrettim. 12-13 yıl kadar önce idi. Nar gibi kızaran tavuklar kömür etrafında dönmekteydi. Camın önünde küçük bir kız çocuğu belirmişti. Pişen tavukları uzun uzun seyretti. 5 dakika geçti. Ama o gitmedi. Günlerden de cuma ve cuma namazına yaklaşık bir saat var idi. Çalışanlarıma seslendim. Bir tavuk sarın ve çocuğa sıcacık verin dedim. Çocuk aldı tavuğu koşarak gitti. Sonraki cuma günü aynı saatte yine gelmişti. Ben yine verdim, böyle birkaç hafta hiç konuşmadan geçti. Sonra bir hafta o koşarken tavuk ile düştüm bende gizlice peşine. Uzakmış, belki 20 dakika sonra vardı evine. Tek katlı, eskice bir şeydi. Yanında da bir camii var idi. Hem Cuma namazını orada kılayım hem de çıkışta imam ile konuşayım dedim. Uzun uzun sohbet ettik. Cemaat olarak kirasını ödediklerini, babasız bu çocuğun annesinin de kanser hastalığı ile savaş verdiğini, ellerinden geleni yapıp çocuğu okutmak iste

Bayram değil, seyran değil! Papa, neden Irak’a gitti?

Resim
Papa Fransuva geçen hafta sonunda Irak’ta idi. Bağdat’tan Necef'e geçip Şii âleminin en kıdemli âlimi Ayetullah Sistanî ile buluştu, oradan otonom Kürt bölgesine gitti, Hazreti İbrahim’in doğduğu yer olduğu söylenen arkeolojik mekân Ur’u ziyaret etti, seyahati boyunca etrafa bol bol barış ve kardeşlik mesajları ile gülücükler dağıtıp semavî krallığına, yani Vatikan’a döndü. 84 yaşındaki Papa kan ve gözyaşının artık hiç eksik olmadığı ve hemen her an bombaların patlayıp can alma ihtimalinin bulunduğu, Irak’a niçin gitti dersiniz? Batı basını Irak ziyaretini günlerce “turistik bir gezi” havasında verdi, Arap basını da aynı şekilde davrandı, Papa’nın temaslarının arka plânı olup olmadığı hakkında tek söz etmediler... Ziyaretin sırrını dünya farkedememişti ama bazı yazarlarımız esrarı hemen çözüverdiler: İşin gerisinde bizi bölüp parçalamak vardı ve Papa, Irak’a Türkiye’yi kuşatıp çökertmek için kurulmuş olan şer tezgâhına destek maksadıyla gitmişti! Arap ülkelerinden bazılarının zaten

Tarihte Bugün... 19.02.778

Resim
#TarihteBugün (19 Şubat 778) İbrahim ibni Edhem Hazretlerinin Vefâtı İbrahim Ethem Hazretleri, tâcı tahtı terk ediyor, Seneler sonra Kendi YAPTIRDIĞI camide yatsı Namazı kılıyor, Dışarıda kar var, hava çok soğuk, "Şurada kıvrılayım da sabah olunca giderim” diye düşünüyor, Caminin bekçisi geliyor... Bekçi: “Ne yapıyorsun burada” diyor... İ. Ethem: “Müsaade et şurada yatayım, Sabah Namazından sonra gideceğim” diyor, Bekçi bacağından tutuyor onu ve “İBRAHİM ETHEM SENİN GİBİ ÇULSUZLAR İÇİN YAPTIRMADI BU CAMİYİ” diyor ve bacağından sürükleye sürükleye, kafasını merdivenlere vura vura atıyor onu dışarıya... İbrahim Ethem “Ben bu camiyi yaptırdım” diyemiyor KİBİR olur diye, Çaresiz şehre gidiyor, Her taraf kapalı, sadece bir yer açık, bir ekmek fırını.... Kapıyı çalıyor ve sabaha kadar oturma müsaadesi istiyor, Orada çalışan işçi “Geç otur” diyor, Aradan bir-iki saat geçiyor, Sabah ezanı okunmaya başlıyor, Okunduktan sonra işçi dönüyor... “Hoşgeldiniz nereden gelip nereye gid

İyiliğin şartı beştir...

Resim
Köyde yaşayan yaşlı bir ressam vardı. Olağanüstü güzel resimler yapıp iyi fiyata satardı. Bir gün köyden bir fakir gelip dedi ki : "Yahu senin durumun iyi. Neden kimseye yardım yapmıyorsun. Bak fırıncı fakirlere ara ara bedava ekmek veriyor. Kasap bazen bedava et veriyor. Sen neden hiç yardım etmiyorsun..?" Ressam tebessüm etti ama bir şey demedi. Bu fakir bütün köyde sabah akşam ressamın aleyhinde konuşuyor ve ressamı kötülüyordu. Bir gün ressam hasta oldu. Kimse de onun yanına gelmedi ve sonunda ressam öldü. Aradan bir kaç gün geçti. Artık ne fırıncı ekmek verdi fakirlere ne de kasap et verdi. Sordular; "neden fakirlerin hakkını kestiniz...?" Dediler ki; "her ay başı o merhum ressam bize para verip fakirlere ekmek ve et vermemizi söylerdi. O ölünce para veren kalmadı. İşte o yüzden…" İyiliğin şartı beştir: Tez olmalı, gizli olmalı, gözde büyütülmemeli, sürekli olmalı ve yerini bulmalı...

Hatip Prof. Dr. Yusri Cebr'in korona virüs hakkında ki hutbesi

Resim
Kardeşlerim ; Tabib ( Doktor ) olmam hasebiyle hutbemin bir kısmını son günlerde yaygın olan virüs üzerinde konuşmaya ayıracağım. Önce bilmemiz gereken bu virüs laboratuvar ortamında üretilmiş bir virüstür. Yeryüzündeki şer odaklarından birinin işidir. Yalnız yaratan ise Allahu Teala'dır. Bu virüsü üreten fail, bunu üretirken kendisini koruyacak ilacı da üretmiştir. Dünyaya korku salacak sonra ölümle insanları korkunun zirvesine çıkarıp çok yüksek fiyatlardan önce zenginlere satacak ve çok büyük paralar kazanacaklar. Bu olayda bazı garibanlar ölecek çünkü onların ( bu işi tezgahlayanların ) kalplerinde rahmet yoktur. Kardeşlerim sakın kandırılmanıza müsaade etmeyin. Kötülüğü planlayanın kötülüğü döner dolaşır ancak o kötülüğü planlayanı, yapanı bulur. Kardeşlerim bizim görevimiz nedir ? Bu tehlikeyle bu gerçekle yüzleşmektir. = İlk yapılacak şey, dezenfektanları israf etmemektir. Aşırı kullanmamaktır. Ben doktorum, hala evime detol ve alkollü temizleyiciler almadım … !!! Bunları vü

Kayı boyunun söğüte yerleşmesi

Resim
İlk Osmanlı tarihçilerinden biri olan Neşrî (v. 1520), yazmış olduğu tarihinde Ertuğrul Gâzî ve Kayı Boyu’nun Söğüt’e yerleşmesini şöyle anlatmaktadır: Selçukoğulları’ndan Gök Alp Han soyundan bir topluluk, beyleri Süleyman Şah’a uyarak Anadolu içlerine göç ettiler. O zaman, Selçuklu Sultanı Alâaddin bin Keyhüsrev’in saltanatının ilk zamanları idi. Bu elli bin hane, Erzurum’da ve Erzincan’da birkaç yıl yazın yaylayıp, kışın kışladılar. Nihayet, yer darlığından Süleyman Şah, geldiği yere dönmek istedi. Câber Kalesi önüne geldiler. Orada karşılarına Fırat Irmağı çıktı, Süleyman Şah geçit aradı ve atını suya sürdü. Önü uçurum olduğundan Süleyman Şah, atı ile birlikte suya düştü. Eceli orada takdir edilmiş. Câber Kalesi’nin önüne defnettiler. O yere, “Türk Mezarı” derler. Süleyman Şah’ın Sungurtekin, Gündoğdu, Ertuğrul ve Dündar adlarında dört oğlu kalmıştı. Türklerden bazıları, bu dört kardeşe uyarak, yine Anadolu’ya döndüler. Fırat başındaki Pasin Ovası ve Sürmeli Çukuru’na vardılar. Ert